YUSUF
aleyhisselam
"ANDOLSUN Kİ; YÛSUF aleyhisselam VE KARDEŞLERİNİN HAYATINDA,
SORANLAR İÇİN NİCE İBRETLER VARDIR."
Yûsuf; 7
aleyhisselam
"ANDOLSUN Kİ; YÛSUF aleyhisselam VE KARDEŞLERİNİN HAYATINDA,
SORANLAR İÇİN NİCE İBRETLER VARDIR."
Yûsuf; 7
ORBİNEY PAPİRÜSÜ
Bu isimle anılan papirüs, Eski Mısır uzmanlarınca deşifre edilince Yûsuf aleyhisselamın kıssasına benzer bir hikaye ortaya çıktı. "İki kardeşin hikayesi" başlığını taşıyan papirüs, 19. Mısır hanedanı zamanında (MÖ 1306-1186) yaklaşık olarak Yûsuf aleyhisselamdan 200 sene sonra kaleme alınmıştır. Eski Mısır literatürüne giren bu hikayenin kaynağı, Eski Mısır uzmanlarınca incelenmiş ve Yûsuf aleyhisselamla bağlantısı araştırılmıştır.
BAHRU'L YÛSUF
Günümüz Mısırında Kahire şehrinin 130 km güneyinde Medinetu'l Faiyun isimli verimli vadinin adı Bahru'l Yûsuf adını taşımaktadır. Zira bu bölgede Yûsuf aleyhisselam tarafından inşa edildiği rivayet edilen 334 km uzunluğunda sulama kanalları mevcuttur. Bu kanallar olmasaydı bölge çöl halinde olacaktı. Kanalların inşa yılı Yûsuf aleyhisselamdan öncedir. Yûsuf aleyhisselam, kıtlık yıllarına hazırlık yaparken esaslı bir tamirden geçirmiş olabilir. Bugün dahi bu vadide bol miktarda portakal, mandalina, şeftali, zeytin, nar ve üzüm yetiştirilmektedir.
Günümüz Mısırında Kahire şehrinin 130 km güneyinde Medinetu'l Faiyun isimli verimli vadinin adı Bahru'l Yûsuf adını taşımaktadır. Zira bu bölgede Yûsuf aleyhisselam tarafından inşa edildiği rivayet edilen 334 km uzunluğunda sulama kanalları mevcuttur. Bu kanallar olmasaydı bölge çöl halinde olacaktı. Kanalların inşa yılı Yûsuf aleyhisselamdan öncedir. Yûsuf aleyhisselam, kıtlık yıllarına hazırlık yaparken esaslı bir tamirden geçirmiş olabilir. Bugün dahi bu vadide bol miktarda portakal, mandalina, şeftali, zeytin, nar ve üzüm yetiştirilmektedir.
SAATİN KEŞFİ
İslami kaynaklarda Yûsuf aleyhisselamın saati keşfeden kişi olduğu belirtilmiştir. Zindanda kaldığı süre içerisinde ibadetlerini vaktinde yapabilmek için "zaman ölçen" bir alet yaptığını bildirmişlerdir.
İslami kaynaklarda Yûsuf aleyhisselamın saati keşfeden kişi olduğu belirtilmiştir. Zindanda kaldığı süre içerisinde ibadetlerini vaktinde yapabilmek için "zaman ölçen" bir alet yaptığını bildirmişlerdir.
Şüphesiz insanoğlu, yeryüzünde yaşamaya başladığı günden beridir zamanı
ölçmek için güneşten faydalanıyordu. En ilkelinden en gelişmişine kadar çeşitli
güneş saatleri kullanmaktaydı. Fakat o güne kadar güneş kullanılmadan vakti
tayin edebilecek bir alet henüz keşfedilebilmiş değildi. İlk insan Hazret-i
Âdem'den beridir tebliğ edilmiş şeriatlerde emredilen namaz, oruç gibi
ibadetler, belirli vakitlerde yapılmaktadır. Bu vakitler, güneşin hareketlerine
göre tespit edilmiştir. Yûsuf aleyhisselam, zindan gibi güneşten mahrum bir
mekanda vaktinde ibadet edebilmek için o güne kadar hiç kullanılmamış bir alet
geliştirmiştir ki bu, bir su saatiydi. Nitekim arkeologlar, Mısır'da bir Amon
tapınağında yaptıkları kazıda, Firavn Amonhotep III zamanından kalma zaman
ölçen bir su saati bulmuşlardır. Bu firavun, MÖ 1408-1372 yılları arasında
yaşamıştı. Üstelik bu firavn, meşhur Aton inancını Mısır uygarlığına sokan
Amonhotep IV (Ikhnaton)'un babasıydı. Bu dönem ise, Hiksoslardan sonra yaşanan
dönemdir.
SU SAATLERİ
İlk tipleri Mısır'da bulunan su saatleri, dibinde delik olan bir kovanın boşalması ve dolmasıyla zamanı gösterir. Bu saatler, zamana yeni bir bakış şeklini mümkün kılmıştır. Güneş saatleri belirli bir zamanı gösterirken, su saatleri ne kadar zaman geçtiğini de gösteriyordu. Bu yüzden su saatinin keşfi zaman ölçümünün gerçek başlangıcı sayılabilir.
En eski su saatlerinden bir örnek
İlk tipleri Mısır'da bulunan su saatleri, dibinde delik olan bir kovanın boşalması ve dolmasıyla zamanı gösterir. Bu saatler, zamana yeni bir bakış şeklini mümkün kılmıştır. Güneş saatleri belirli bir zamanı gösterirken, su saatleri ne kadar zaman geçtiğini de gösteriyordu. Bu yüzden su saatinin keşfi zaman ölçümünün gerçek başlangıcı sayılabilir.
En eski su saatlerinden bir örnek
Su saatlerine su hırsızı anlamına gelen "clepsydra"
deniyordu. Su saatleri yüzyıllar boyunca mekanik saatlerin bulunmasına kadar
kullanılmıştır. Tek çanaktan oluşan su saatlerinde, içi su dolu ve altında bir
delik olan çanağın içinden dışarı su boşaldıkça içindeki muntazam işaretler
zamanın geçişini göstermektedir. Bu alette gece ve gündüz eşit olarak 12 saate
ayarlanmıştı.
Su saatlerinin başka bir çeşidi de dibinde delik olan metal bir kaptan
oluşuyor. İçi su dolu böyle bir kap daha geniş bir kabın içine konduğunda yavaş
yavaş doluyor ve dibe batıyor. Mısır'dan başka, İngiltere ve Seylan'da da
bulunmuş olan bu tip su saatleri, günümüzde hâlâ Kuzey Afrika'da bazı yörelerde
kullanılmaktadır. Su saatleri popülerleştikçe daha çok özenilerek yapılmaya
başlanmış ve karmaşık mekanizmalar üretilmiştir.
Bugün, Eski Mısır medeniyeti kadar didik didik edilmiş bir eski
medeniyet daha yoktur. MÖ 3000 ile MÖ 332 arasında Mısır'da hüküm sürmüş 31
hanedanın bütün firavunları ismen tek tek bilinmektedir. Onbinlerce yazıt ve
tarihi dökümanlar müzelere kaldırılmıştır. Maalesef tüm bu yazılı belgeler
İslami birikimden mahrum insanlar tarafından deşifre edilmişlerdir. Buna bir de
özellikle İngiliz arkeologların kasti tahrifatları eklenince pek çok gerçek
karanlıkta kalmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de kıssası anlatılan Yûsuf aleyhisselamın
dönemine ait olayların kayda geçmemiş olması imkansızdır. Sadece bugüne kadar
elde edilen yazılı belgeler bile İslami birikime sahip arkeologlar tarafından
gözden geçirilirse, pek çok hakikat günyüzüne çıkacaktır.
Hazret-i YUSUF'tan Hazret-i MUSA'ya
Son yılların ilginç cinayetlerini şöyle bir aklınızdan geçirin; Enver Sedat'ın askeri bir töreni izlerken uzun menzilli onlarca silahla taranarak öldürülmesi, İsrail başbakanı İzak Rabin'in sırtından vurularak öldürülmesi... Daha da gerilere gidersek İsveç başbakanı Olof Palme, İtalya başbakanı Aldo Moro'nun öldürülmeleri birer basit sebeplere mi dayanıyordu? Bunlar hangi güçler için birer engel olmuşlardı? Peki Marilyn Monroe, Bruce Lee ve oğlu Brandon'un öldürülmelerindeki bilinmezliğin sebebi neydi? Ülkemize baktığımızda Çetin Emeç, Uğur Mumcu, biraz daha gerilerde Gün Sazak neden öldürülmüşlerdi? Hem de hiçbiri sağ kalma şansı bulamayacak derecede adeta imha edilmişlerdi. Neden acaba? Çetin Emeç Amerikalıların Ağrı'da Hazret-i Nuh'un gemisini aramak bahanesiyle Urartu altın madenlerinin peşinde olduklarını mı iddia etmişti? Uğur Mumcu, PKK ile bazı derin kişilerin enseye tokat samimi pozisyonlarını mı yakalamıştı? Peki Gün Sazak'a ne demeli? 1980 öncesinin bu başarılı devlet adamı gümrüklerde çok sıkı bir denetime girişmişti. Hemen arkasından da vurulmuştu. Acaba bu denetimden hoşlanmayanlar mı Gün Sazak'ı ortadan kaldırmışlardı? Tüm bu olayların üzerindeki esrar perdesi ne zaman kalkar bilemeyiz. Hem bizim bunlara aklımız da ermez. Ancak iyi bildiğimiz bir husus varsa o da, bu tür olayların insanlık tarihi kadar eski olduğudur. Bunlardan birisi de günümüzden binlerce yıl önce Eski Mısır'da yaşanmıştır.
Son yılların ilginç cinayetlerini şöyle bir aklınızdan geçirin; Enver Sedat'ın askeri bir töreni izlerken uzun menzilli onlarca silahla taranarak öldürülmesi, İsrail başbakanı İzak Rabin'in sırtından vurularak öldürülmesi... Daha da gerilere gidersek İsveç başbakanı Olof Palme, İtalya başbakanı Aldo Moro'nun öldürülmeleri birer basit sebeplere mi dayanıyordu? Bunlar hangi güçler için birer engel olmuşlardı? Peki Marilyn Monroe, Bruce Lee ve oğlu Brandon'un öldürülmelerindeki bilinmezliğin sebebi neydi? Ülkemize baktığımızda Çetin Emeç, Uğur Mumcu, biraz daha gerilerde Gün Sazak neden öldürülmüşlerdi? Hem de hiçbiri sağ kalma şansı bulamayacak derecede adeta imha edilmişlerdi. Neden acaba? Çetin Emeç Amerikalıların Ağrı'da Hazret-i Nuh'un gemisini aramak bahanesiyle Urartu altın madenlerinin peşinde olduklarını mı iddia etmişti? Uğur Mumcu, PKK ile bazı derin kişilerin enseye tokat samimi pozisyonlarını mı yakalamıştı? Peki Gün Sazak'a ne demeli? 1980 öncesinin bu başarılı devlet adamı gümrüklerde çok sıkı bir denetime girişmişti. Hemen arkasından da vurulmuştu. Acaba bu denetimden hoşlanmayanlar mı Gün Sazak'ı ortadan kaldırmışlardı? Tüm bu olayların üzerindeki esrar perdesi ne zaman kalkar bilemeyiz. Hem bizim bunlara aklımız da ermez. Ancak iyi bildiğimiz bir husus varsa o da, bu tür olayların insanlık tarihi kadar eski olduğudur. Bunlardan birisi de günümüzden binlerce yıl önce Eski Mısır'da yaşanmıştır.
1998 yılının en çok konuşulan konularından birisi ünlü Mısır
firavunlarından Tutankamonun bir cinayete kurban gidip gitmediği üzerineydi.
Batı dünyasında hemen her gazetede buna dair haberler yayınlandı. Sempozyumlar
düzenlendi hatta internette adeta doküman savaşları yaşandı. Tabiatıyla türk
medyasına da yansıdı bu konu... Politikayla yatıp darbeyle kalkan medyamız için
ümit verici bir gelişme olarak görülebilirdi. Ancak araştırmacı
gazetecilerimizin haber konusunda bihaber olduklarına şahid oldu cümle alem...
Zira hiç bir araştırma gereği duymadan ajanslardan geçen haberi aynen
yayınlamışlardı. Hal böyle olunca tarihin en önemli dönüm noktalarından biri
olan bu cinayet "iktidar hırsı ve karı yüzünden" işlenen bir suça
dönüşüvermişti.
Haberin kaynağı Amerikalı Eski Mısır uzmanlarından Prof. Robert Brier'e
ait olan "Tutankamon'un Öldürülmesi" isimli kitabın piyasaya
çıkmasıydı. Bu kitap aylardır internette iki ayrı cephede sürdürülen
"Tut'un öldürülmesi" üzerine yapılan münakaşaların bir uzantısıydı.
İngiliz ve Amerikalı araştırmacılar birbirlerinden habersiz bu konuda kafa
yoruyorlardı. Sonunda Amerikalı uzman, Clinton'un Monikaya sarktığı
iddialarının etkisi altında kalmış olsa gerek son noktayı cinayet senaryosuna
bir kadın oyuncu ekleyerek koymuştu. Öldürenler konusunda da tereddütler vardı.
Yaşlı Vezir Ay, veya ordu komutanı Horemheb'in bir marifetimiydi. Aslında tüm
bu soruların cevabını almanın en kestirme yolu Tut'un bizzat kendisini sorguya
çekmekti ancak cinayetin mefulü 3500 sene önce dünya değiştirmişti. Sakın
binlerce sene önce işlenmiş bir cinayetten bize ne demeyin kaybedersiniz. Elin
gavuru enstitüler ve ekipler kurarak Eski Mısır tarihini böylesine didik didik
ediyorsa mutlaka bir sebebi vardır. Mısır tarihi insanlık tarihinin geniş bir
özeti gibidir. Olayların mantığı o gün de bugün de aynıdır. Değişen yalnızca
tarih ve kişilerdir.
Evet gerçekten de tarihin en ilginç siyasi cinayetlerinden birisi de
Eski Mısır'da işlenmişti. O günlerde yaşanan olaylar bütünüyle incelendiği
zaman görülecektir ki bu cinayeti ilginç kılan basit bir iktidar hırsı değil
yerleştirilmek istenen rejimdir. Kurban, Tutankamon isimli genç firavun,
cinayeti planlayan ise ordu komutanı Horemheb'tir. Üstelik maktul rejimin
bağlılarındandır. Horemheb Tutank'ı ortadan kaldırdıktan sonra cinayette
işbirlikçisi olan vezir Ay'ı tahta geçirir. Yeni rejime böylece nispeten sivil
bir görüntü veren Horemheb, yaşlı vezir ölünce Mısır'ın tek hakimi olur ve
resmi devlet rejimini kademe kademe Mısır'a yerleştirir. Şimdi sizlere
Tutankamon'un öldürülmesiyle ilgili bütün bilgileri sunuyoruz. Okuduktan sonra
kararınızı verirsiniz. Tut'un öldürülmesi karı meselesi veya iktidar hırsı
yüzünden mi olmuştur. Yoksa, firavun ve ordusunun Kızıldeniz'de imhasıyla
sonuçlanan muhteşem olayların bir başlangıcı mıdır?
Tutankamon, Mısır'a tek tanrı fikrini adeta zorla kabul ettiren
İhnaton'un biricik damadıdır. İhnaton'un asıl ismi Amonhotep'tir. Ancak
Mısır'ın klasik çok tanrılı ve insan tanrılı dinini terkederek Aton adını
verdiği bir dini yerleştirmeye çalışır. Bunun için ismini bile değiştererek
Amonhotep yerine İhnaton ismini kullanır. Amon rahiplerini pasifize eder.
Tapınaklarının kapılarına mühür vurur. Tüm kitabelerdeki tanrı isimlerinin
arkasına gelen çoğul eklerini kaldırır. Tek tanrı fikrini yerleştirir. Ancak bu
tek tanrı fikri biraz karışıktır. Zira İhnaton'un tek tanrı olarak ortaya
attığı düşüncede tanrı, güneş diski ile sembolize edilmektedir. Adem
aleyhisselamdan beridir, İslamın hiçbir versiyonunda yaratıcı sembolik te olsa
resmedilmemiştir. Güneş merkezli bu tek tanrı fikri ilahi orijinli değil
tamamen Atonhotep'e ait bir fikirdir. Peki bu fikre nereden kapılmıştı. Bunun
cevabını biraz gerilerde, Hazret-i Yusuf'un yaşadığı Hiksoslar döneminde
bulabiliriz.
Bilindiği gibi Hiksoslar Mısır'ın yerlisi olmayan insanlardır. Mısır'ı
işgal ettiklerinde, yerlilere ait tüm tapınakları yerle bir edernler.
"Amon Rahipleri" topluluğunu da dağıtırlar. Ancak, değişik asyalı
topluluklardan oluştukları için belirli bir dinleri yoktur. Hazret-i Yusuf,
işte bu dönemde Mısır'da yöneticilik yapmış ve insanları tek olan Allah'a davet
etmişti. İslamiyetin halk arasında yayılması ve devletçe de kabul görmesi Amon
rahiplerinin gücünü tamamen sıfırlamıştı. Hiksoslar Mısır'dan çıkarıldıklarında
Amon rahipleri eski statülerine kavuşurlar. Tapınaklar elden geçirilip yeniden
inşa edilir. Dahası, eskisinden de kuvvetli bir şekilde devlet yönetiminde söz
sahibi olurlar. Bu durumun, Mısır'daki yönetici tabakayı rahatsız etmesi
kaçınılmazdır. Firavun İhnaton döneminde yönetici tabaka ile Amon rahipleri
arasındaki bağlar kopar. Firavun, Amon tapınağının gücünü kırmak için Hiksoslar
dönemindeki inanç sisteminin bir benzerini getirmek ister. Bu sistemin kendi
kontrolünde olması için bütün kaideleri Hazret-i Yusuf'un şeriatinden adapte
ederek yeni bir din kurar. Amon rahipleri pasifize edilmişlerdir. Ancak devlet
içerisindeki işbirlikçilerle birlikte fırsat kollamaktadırlar. Bekledikleri
fırsat güçlü firavun İhnaton ölünce ellerine geçer. Üzerlerindeki baskı
hafifler. Devlet, firavunun karısı Nefertiti'nin yönetimine geçer. Ancak
Nefertiti devlete tam hakim değildir. Hiç oğlu yoktur. Bunun üzerine büyük kızı
Meritaten ile kocası Smenkare (Smenkhkare) yönetimi ele alırlar. Ancak çark
dönmeye başlamıştır. Bin kaç ay sonra Meritaten aniden hastalanır ve ölür. Dul
kalan firavun, baldızı Ankesenpaten (Ankhesenpaaten) ile evlenir. Ancak bu
sefer de Smenkare, henüz 25 yaşında iken aniden ölür. Bu sefer dul kalan
kraliçe olmuştur. Vakit geçirmeden Smenkare'nin küçük amcası Tutankaton ile
evlenir.
Tutankaton'un tahta geçmesinden sonra çark tersine işlemeye devam eder.
Çocuk firavunun adı değişir Tutankamon olur. Daha önce İhnaton'un süvari
komutanı olan Ay, vezir yani başbakan olarak tayin ediliri. Amon rahipleri eski
statülerini kazanmaya başlarlar. Tapınaklar yeniden inşa edilir. Aradan 10 sene
geçer. Tutank büyümüştür. Radikal değişikler eskisi gibi hemen yapılamaz. Ordu,
bir daha Mısır'ın dış tehdit yaşamaması için bazı değişiklikler yapılması
yönünde bastırmaktadır. Putperest din tamamen Mısır'a yerleştirilmesine rağmen
Horemheb hala rahatsızdır. Sebebi ülkede yaşayan asya kökenlilerdir. Bunlardan
en tehlikelileri, Hazreti Yusuf döneminde delta bölgesine yerleştirilmiş olan
ibranilerdir. Bunlar, Hazret-i Yusuf döneminden itibaren devletin kilit
noktalarına yerleşmekle kalmamışlar, ülke ekonomisi için ciddi bir alternatif
te olmuşlardır. Hazreti Yusuf'tan hemen sonra devlet kademelerinden birer birer
uzaklaştırılırlar. Ancak Mısır'ın can damarı olan delta bölgesinde ekonomik ve
siyasi bir engel olarak Mısırlıların karşısındadırlar. İbranilerle başa
çıkmanın yolu onları sınır dışına itmek olamazdı zira bir süre sonra tekrar
Mısır'ın başına bela olacakları düşünülmektedir. O halde dış dünya ile
bağlantılarının kesilerek zaman içerisinde imha edilmeleri en kesin çözümdür.
Ancak yönetimin başındaki Tutankamon artık çocuk değildir ve alınan bu tip
kararlara hemen "okey" demez. Ordu için tek çıkar yol kalmıştır. O da
Tutankamonu ortadan kaldırmaktır. Nitekim devletin tepesindeki tepişmeden nasibini
alır, öldürülür. Kamuoyunun yanlış anlamasını önlemek için de yerine sivil bir
isim, Vezir Ay, vekaleten bakar. Ancak ikinci olarak dul kalan Ankesenpaten,
etrafındaki insanların birer birer ortadan kaldırılması karşısında çaresiz
kalır. Güçlü bir müttefik arar. Hitit Kralı Suppiluliuma'ya gizlice bir mektup
göndererek, oğullarından birinin kendisine koca olarak gönderilmesini ister.
Hitit kralı, oğullarından birisini Mısır'a gönderir. Ancak prensden bir daha
haber alınamaz. Bu olayın gerisinde büyük bir ihtimalle general Horemheb
vardır. Yeni bir Hiksos olayı yaşamamak için Hititli prensi ortadan kaldırmış
olmalıdır. Çaresiz kalan kraliçe Ankesenpaten yaşlı vezir Ay ile evlenmek
zorunda kalır. Bir süre sonra Ay ölür. Ardından da kraliçe... Meydan Horemheb'e
kalır.
Horemheb döneminde deltadaki
yahudi toplulukları üzerinde yoğun bir baskı kurulur. Bütün hak ve imtiyazları
ellerinden alınmış bir toplum durumuna düşerler. Ancak buna rağmen Horemheb'den
sonra iktidara gelen I. Seti'yi ürkütürler. Firavun bunun da bir çaresini
bulur. Önce ibranilerden tehlikeli gördüklerini güneyde inşa edilen yeni
başkent Luksor'un inşası için sürer. Böylece İbranilerin dünya ile irtibatları
kesilmiş olur. Ancak nüfuslarının hızla artması Firavunun gözünü korkutur. Oğlu
II. Ramses ile birlikte acımasız bir plan hazırlarlar. Üç kademeden oluşan bu
planın ilk ayağı İbranilerin güzel kadınlarına el konularak yerli Mısır
halkının içinde erimelerini sağlamaktır. İkincisi, çeşitli bahanelerle
erkeklerinin kısırlaştırılmasıdır. Bunun için en küçük bir suçta dahi verilen
ceza erkeklerin hadım edilmesidir. Planın üçüncü ayağı, her nasılsa dünyaya
gelmiş olan erkek çocukların imhasıdır. Üstelik bu imha işini bizzat İbrani
ebelere yaptırırlar. Bu felaketin bir benzeri daha önce İbrahim aleyhisselamdan
hemen önceki dönemde yaşanmıştı. Sonuçta İbrani nüfusu önce duraksar. Sonra
müthiş bir gerileme gösterir. Devrin aristokratları, işlerini yaptıracak
hizmetçi ve kölelerin azalması sonunda firavuna çıkarlar. Erkek çocukların
birer batın arayla imha edilmesi kararını aldırırlar. Bu karar İbranileri
oldukça rahatlatır. İşte Hazret-i Musa'nın ağabeyi Hazret-i Harun böyle bir
senede dünyaya gelebilmiştir. Hazret-i Musa ise imha yılında dünyaya gelmiştir.
Annesi büyük bir gizlilik içerisinde doğum yapar ve yavrusunu bir sepete
koyarak Nil nehrine salıverir.
No comments:
Post a Comment