iDRiS
aleyhisselam
"EY MUHAMMED!.. KİTAB'ta İDRİS'E DAİR SÖYLEDİKLERİMİZİ DE AN...
ÇÜNKÜ O, DOSDOĞRU BİR PEYGAMBERDİ.
ONU YÜCE BİR YERE YÜKSELTTİK"
Meryem; 56-57
İdris aleyhisselam, insanlığın ilk devirlerinde ve tufandan önce yaşamıştır. Hemen her toplum, onun en büyük hatırasını, yani; "ölmeden önce göğe çekilmesini" çeşitli efsanelerde yaşatmaktadır. Dünyanın pek çok toplumuna ait efsanelerde aynen Tufan olayı gibi İdris aleyhisselamın hayatını çağrıştıran izlere rastlamak mümkündür. Bu durum, İdris aleyhisselamın, insanlığın henüz şafak vaktinde yeryüzünde görev yaptığını göstermektedir. Adem aleyhisselam ile İdris aleyhisselam arasında ismi bilinen sadece Şit aleyhisselam'dır.
aleyhisselam
"EY MUHAMMED!.. KİTAB'ta İDRİS'E DAİR SÖYLEDİKLERİMİZİ DE AN...
ÇÜNKÜ O, DOSDOĞRU BİR PEYGAMBERDİ.
ONU YÜCE BİR YERE YÜKSELTTİK"
Meryem; 56-57
İdris aleyhisselam, insanlığın ilk devirlerinde ve tufandan önce yaşamıştır. Hemen her toplum, onun en büyük hatırasını, yani; "ölmeden önce göğe çekilmesini" çeşitli efsanelerde yaşatmaktadır. Dünyanın pek çok toplumuna ait efsanelerde aynen Tufan olayı gibi İdris aleyhisselamın hayatını çağrıştıran izlere rastlamak mümkündür. Bu durum, İdris aleyhisselamın, insanlığın henüz şafak vaktinde yeryüzünde görev yaptığını göstermektedir. Adem aleyhisselam ile İdris aleyhisselam arasında ismi bilinen sadece Şit aleyhisselam'dır.
İdris aleyhisselam insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır. İnsanlara
her alanda medeni ve insanca yaşamanın yollarını bizzat uygulayarak
göstermiştir. Matematikten astronomiye pek çok bilim dalı onun sayesinde ortaya
çıkmıştır.
İnsanı bizzat insan eğitmiştir. Bu ise peygamberler vasıtasıyla olmuştur.
Eğer insan eğitilmeseydi, vahşi dünya şartları karşısında yok olur giderdi.
İnsanın yegâne mal varlığı zekasıdır. Bu zekayı eğiten ise Allahü teala
olmuştur. İnsan zekası Allahü teala ile ancak peygamberler vasıtasıyla muhatap
olabilmiştir. İnsan, her şeyi bütünüyle istismar edebildiği gibi, ilimleri ve
eğitimleri de istismar etmiş, kendi heva ve hevesine uydurmuştur. Kur'ân-ı
Kerîm'de bunun bir örneği Hârût ve Mârût kıssasında anlatılmaktadır.
Kendilerine öğretilen bir ilmi, karı koca arasını ayırmakta nasıl kullandıkları
gösterilmiştir. Aynı şekilde, mesela astronomi bilimini öğreten peygamberlerin
yaptırdıkları gözlemevleri birer putperest tapınağı haline getirilmiş, saygı
duyulan insanlar ise putlaştırılmıştır. Mesela Âdem aleyhisselamın oğlu Şit
aleyhisselamın ismi putlaştırılarak Mısır panteonuna Seth isminde geçmiştir.
Aynı şekilde İdris aleyhisselamın eshabından olan bilgin kişiler ve özellikle
melek isimleri, Nuh kavminin tapındıkları birer tanrı keykelleri haline
dönüşüvermişlerdir.
Peygamberlerin etkilerini yine arkeolojik buluntularda görebilmekteyiz.
Bugün ancak astronomi biliminde kullanılan rakamlara binlerce sene önce
rastlayabilmekteyiz. Sonrasında müthiş bir kopukluk olmuştur. Övüle övüle
bitirilemeyen Yunan medeniyeti MÖ 5. yy. da zirvedeyken her 10.000 sayısı
"sayılamayacak kadar kalabalık" idi. Milyon kavramı islam dünyasında
7. Asırda, batıda ise 19. Yüzyılda doğmuştur. Ama mesela Koyuncuk'ta bulunan
bir tabletteki sayısal dizinin toplamı, bizim sayımızla 195.955.200.000.000 ile
yani Descartes ve Leibniz zamanında herhangi bir biçimde hesap sınırları içine
alınmamış bir saylı ile dile getirilmiştir. O dönem insanları bu bilgiyi
peygamberlerinden almışlar ancak bir müddet sonra putperestlik ve falcılık gibi
sapkınlıklarına alet etmişlerdir.
KİMLİĞİ
İdris ismi Kur'ân-ı Kerîm'de iki yerde geçer. Bu ayet-i Kerîmelerde şu şekilde anılmaktadır; "Ey Muhammed... Kitapta İdris'e söylediklerimizi de an. Çünkü o, dosdoğru bir peygamberdi. Onu yüce bir yere yükselttik." "Ey Muhammed; İsmail, İdris ve Zü'l Kifl hakkında anlattığımızı da an. Onların herbiri sabredenlerdendi."
İdris ismi Kur'ân-ı Kerîm'de iki yerde geçer. Bu ayet-i Kerîmelerde şu şekilde anılmaktadır; "Ey Muhammed... Kitapta İdris'e söylediklerimizi de an. Çünkü o, dosdoğru bir peygamberdi. Onu yüce bir yere yükselttik." "Ey Muhammed; İsmail, İdris ve Zü'l Kifl hakkında anlattığımızı da an. Onların herbiri sabredenlerdendi."
İdris kelimesi "ders" kökünden gelen bir kelimedir. Allahü
tealanın kendisine verdiği 30 sayfalık kitaptan insanlara çokça ders verdiği
için bu isim kendisine verilmiştir. Asıl adının Hanuh olduğu rivayet
edilmektedir. Hanımının adıysa Hadane'dir. İdris aleyhisselam beyaz tenli, uzun
boylu, topluca, geniş göğüslü, sakalı sık, güzel yüzlü, yürürken adımlarını
sıkça atan, daima önüne bakan bir insan olarak tasvir edilmiştir.
Babil'de veya Mısır'ın Münif/Menef şehrinde doğduğu nakledilmiştir.
Babil'de doğup Mısır'a hicret ettiği de kaydedilmiştir. Kaynaklarda Âdem
aleyhisselamın 6. kuşaktan torunu olduğu yazılıdır ki soy ağacı şöyledir; İdris
aleyhisselam, Yerd, Mehlail, Kinan, Enuş, Şit aleyhisselam, Âdem aleyhisselam.
Âdem aleyhisselamdan beridir nesilden nesile geçen ve her kimdeyse
parlayan Muhammedi nuru 137 sene taşıdığı rivayet edilmiştir. Hadane hamile
kalınca bu nur Hadane'ye, ondan da oğlu Metuşaleh'in alnına geçti.
İLİMLERİN ATASI
İdris aleyhisselam, insanlık tarihindeki pek çok ilkin sahibidir. Bunların bazıları kaynaklarda şöyle geçmektedir; "Kalemin keşfi ve yazmada kullanımı, ilimlerin tasnifi ve ilk kez yıldızların hareketlerinin incelenmesi, astronomi hesaplarının yapımı, atın evcilleştirilmesi, okun keşfi, Allah yolunda ilk kez düzenli birlikler kurup sıcak harbe girişmek, ilk kumaş dokuyarak elbise yapmak ki, o zamana kadar insanlar, örtünmek için hayvan derilerinden giyecek yapıyorlardı, şehir kurma sanatı." Ayrıca Şit aleyhisselamdan sonra kimseye verilmeyen gizli ilimler kitabının da verildiğinden bahsedilmektedir.
İdris aleyhisselam, insanlık tarihindeki pek çok ilkin sahibidir. Bunların bazıları kaynaklarda şöyle geçmektedir; "Kalemin keşfi ve yazmada kullanımı, ilimlerin tasnifi ve ilk kez yıldızların hareketlerinin incelenmesi, astronomi hesaplarının yapımı, atın evcilleştirilmesi, okun keşfi, Allah yolunda ilk kez düzenli birlikler kurup sıcak harbe girişmek, ilk kumaş dokuyarak elbise yapmak ki, o zamana kadar insanlar, örtünmek için hayvan derilerinden giyecek yapıyorlardı, şehir kurma sanatı." Ayrıca Şit aleyhisselamdan sonra kimseye verilmeyen gizli ilimler kitabının da verildiğinden bahsedilmektedir.
Yukarıda verdiğimiz bilgilere uzun süre bilim adına dudak bükülmüştü.
Hatta bu bilgilerin bir İsrâiliyat yığını olduğunu ileri sürenler dahi olmuştu.
Oysa, özellikle insan zekası ve medeniyetleri üzerine yapılan araştırmalar
bunun böyle olmadığını göstermektedir. Bir kere insanın ortaya çıkışı ani
olmuştur. Sonra bilimde, sıfır noktasından öyle sıçramalar yaşanmıştır ki,
normal insan zekasının kaldırabilmesi mümkün değildir. Mesela, Sümerlerin
ortaya koydukları medeniyet sanki gökten inmiş gibi aniden ortaya çıkmıştır.
"42 harflik bir alfabe, yelkenli gemi, hiyerarşik bir toplum düzeni, bugün
bile geçerliliğini koruyan astronomik bilgiler, bir dakikanın 60 saniyeden
meydana geldiğinin bilinmesi, mükemmel bir kent mimarisi, kare, küp, evrik
değerler ve pisagor hesapları yapılabilmesi..." MÖ 4000 yıllarında
böylesine bilgileri bu topluma kim öğretmişti? Bir dairenin 360 dereceye
bölünebileceğini kimden öğrenmişlerdi? Binlerce yıl önceden kalma eserlerin
nasıl yapılabildiğinin cevabı, erişilen bugünkü ilmi birikime rağmen
verilememektedir. Nil deltasındaki piramitlerden Nevşehir yer altı şehirlerine,
pek çok eserin sırrı hala anlaşılamamıştır. Modern bilim bu sıçramaların
cevabını arayadursun biz, İslam alimlerinin eserlerinden süzülen bilgilerle
geçmişin karanlığına ışık tutmaya çalışalım.
YAŞADIĞI DÖNEM
İdris aleyhisselamın yaşadığı dönem tufan öncesidir. Ancak Âdem aleyhisselam ile tufan arasında geçen yüzyılların ne kadar olduğu ve bu asırların hangisinde yaşadığı şimdilik kesin olarak bilinmemektedir. Ancak kaynakların ittifakla belittiğine göre bu süre içerisinde yaşayan 10 kuşaktan 7. sinde hayat sürmüştür. Nuh aleyhisselamın yaşadığı uzun süre gözönünde bulundurulursa tahmini bir tarihleme yapmak mümkün olacaktır, fakat bir şartla; O da tufanın hangi tarihte meydana geldiğinin tespit edilmesidir. Bu da ancak Nuh aleyhisselamın gemisinin bulunmasıyla gerçekleşebilecektir.
İdris aleyhisselamın yaşadığı dönem tufan öncesidir. Ancak Âdem aleyhisselam ile tufan arasında geçen yüzyılların ne kadar olduğu ve bu asırların hangisinde yaşadığı şimdilik kesin olarak bilinmemektedir. Ancak kaynakların ittifakla belittiğine göre bu süre içerisinde yaşayan 10 kuşaktan 7. sinde hayat sürmüştür. Nuh aleyhisselamın yaşadığı uzun süre gözönünde bulundurulursa tahmini bir tarihleme yapmak mümkün olacaktır, fakat bir şartla; O da tufanın hangi tarihte meydana geldiğinin tespit edilmesidir. Bu da ancak Nuh aleyhisselamın gemisinin bulunmasıyla gerçekleşebilecektir.
Kur'ân-ı Kerîm ve Eski Ahit'te ilk insanların sürdükleri ömür yüzlerle
ifade edilirken Mezopotamya tabletleri binlerce yıl süren ömürden
bahsetmektedir. Tabletlere göre ilk sekiz hükümdar toplam 241.200 yıl egemen
olmuşlardır. Eğer onunu birden sayarsak karşımıza 456.000 rakamı çıkar ki bu,
ilk insandan tufana kadar olan süreyi ifade etmektedir. Bu durum, Mezopotamya
medeniyetlerindeki zaman anlayışının veya onlu sayı sisteminin farklı olduğunu
göstermektedir.
Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Âdem aleyhisselamla tufan arasında
10 karn (kuşak/nesil/dönem) bulunduğunu bildirmişlerdir. Sümer listelerinde de
tufan öncesi hüküm süren 10 isimden bahsedilmektedir. Bunlardan yedincisi olan
hükümdar, tüm bilimlerde özel bir bilgeliğe sahip olmakla birlikte din
adamlığıyla uğraşan ilk kişi olarak gösterilir. İslami kaynaklar; İdris
aleyhisselam peygamberliğinin yanısıra, hikmet ve sultanlık verildiğini, bu
nedenle kendisine; "müselles bi'n ni'me / kendisine peşpeşe nimetler
verilen" denildiğini yazmaktadır. Sümer kral listelerine göre onuncu kral
zamanında tufan olmuştur. İslami kaynaklarda da İdris aleyhisselamdan üç kuşak
sonra (10. kuşakta) tufanın yaşandığı yazılıdır.
Eski Ahid'e göre tufan öncesi hüküm süren 7. hükümdarın ismi Hanok'tur
ve 10. hükümdar zamanında tufan olmuştur. Hanok, ölmeden önce göğe alınmıştır.
Bir başka özelliği de; insanlar arasında yazmayı, bilgeliği ve bilgiyi ilk
öğrenmiş kişidir.
PEYGAMBERLİĞİ
İdris aleyhisselam, peygamberlikle şereflendikten sonra Cebrâil aleyhisselam kendisine 4 defa gelerek 30 sahife getirmiştir. Onun şeriatında; "Allah'a, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine, meleklere, peygamberlere ve ahir zamanda gelecek olan son peygamber Ahmed aleyhisselama inanmak, namaz kılmak, oruç tutmak, domuz, köpek ve eşek eti yememek, aklı gideren maddelerden sakınmak" emredilmiştir.
İdris aleyhisselam, peygamberlikle şereflendikten sonra Cebrâil aleyhisselam kendisine 4 defa gelerek 30 sahife getirmiştir. Onun şeriatında; "Allah'a, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine, meleklere, peygamberlere ve ahir zamanda gelecek olan son peygamber Ahmed aleyhisselama inanmak, namaz kılmak, oruç tutmak, domuz, köpek ve eşek eti yememek, aklı gideren maddelerden sakınmak" emredilmiştir.
İdris aleyhisselam döneminde insanlar Şit ve Kâbîl toplumu olarak ikiye
bölünmüştü. Şit toplumu müslüman idi. Kâbîl toplumu ise tam anlamıyla yoldan
çıkmıştı. Sorumsuz bir hayat süren Kâbîl topluluğuna özenen Şitoğullarından
insanlar, kafile kafile onlara katılmaya başlamışlardı. İdris aleyhisselam
bunların önünü alabilmek için kendisine inananlardan oluşan silahlı bir kuvvet
kurmuştu. Ok ve yayı keşfederek Kâbîloğullarını sindirdi. Bu uğurda pek çok
sıkıntıya göğüs germiş ve sabretmişti. İdris aleyhisselam, kendisinden sonra
büyük bir tufan felaketinin yaşanacağını, ancak müminlerin bu felaketten
kurtulacağını en ince ayrıntılarına kadar bildirmişti. Buna rağmen kendisinden
sonra putperestlik ortaya çıkmış ve Nuh aleyhisselam döneminde de tufan meydana
gelmişti.
GÖĞE ALINIŞI
İdris aleyhisselam normal bir ölümle vefat etmemiş, Allahü tealanın izniyle göğe alınmıştır. Göğe çıkarılmadan önce oğlu Metuşelah'ı yerine vekil olarak bırakmıştır. Kaynaklar onun, Îsâ aleyhisselamla birlikte aynı hayat tabakasında dünyevi cisimlerini muhafaza ederek ancak dünyevi ihtiyaçlardan kurtulmuş bir şekilde yaşadıklarını bildirmişlerdir. Bazı müfessirler, "Bugün hayatta olan dört peygamber vardır ki, ikisi yerde, ikisi de göktedir. Yerdekiler Hızır ve İlyas, göktekiler ise İdris ve Îsâ aleyhimüsselamdır." demişlerdir. Efendimiz Mi'rac gecesinde Cebrâil alehisselamla birlikte dördüncü kat göğe geldiklerinde İdris aleyhisselamla karşılaşmışlardır. Cebrâil aleyhisselamın tanıştırması üzerine Efendimiz selam vermişler, İdris aleyhisselam da karşılığında; "Hoş geldin, sefa geldin sâlih kardeş, sâlih peygamber" diyerek hayır duada bulunmuştur.
İdris aleyhisselam normal bir ölümle vefat etmemiş, Allahü tealanın izniyle göğe alınmıştır. Göğe çıkarılmadan önce oğlu Metuşelah'ı yerine vekil olarak bırakmıştır. Kaynaklar onun, Îsâ aleyhisselamla birlikte aynı hayat tabakasında dünyevi cisimlerini muhafaza ederek ancak dünyevi ihtiyaçlardan kurtulmuş bir şekilde yaşadıklarını bildirmişlerdir. Bazı müfessirler, "Bugün hayatta olan dört peygamber vardır ki, ikisi yerde, ikisi de göktedir. Yerdekiler Hızır ve İlyas, göktekiler ise İdris ve Îsâ aleyhimüsselamdır." demişlerdir. Efendimiz Mi'rac gecesinde Cebrâil alehisselamla birlikte dördüncü kat göğe geldiklerinde İdris aleyhisselamla karşılaşmışlardır. Cebrâil aleyhisselamın tanıştırması üzerine Efendimiz selam vermişler, İdris aleyhisselam da karşılığında; "Hoş geldin, sefa geldin sâlih kardeş, sâlih peygamber" diyerek hayır duada bulunmuştur.
PİRAMİTLER
Geçmişimiz tarandığında, İnsanlık tarihinde çok belirgin bir bilgi kesintisi olduğunu görebiliriz. Bunun en belirgin örneği pirametlerdir. Kahire'de, Nil'in batı yakasında birbirine sırt vermiş 3 piramet bulunmaktadır. Bunların Keops, Kefren ve Mikerinos tarafından yapıldığı iddia edilir. Bunların içerisinde Keops'un hikayesi oldukça ilginçtir.
Geçmişimiz tarandığında, İnsanlık tarihinde çok belirgin bir bilgi kesintisi olduğunu görebiliriz. Bunun en belirgin örneği pirametlerdir. Kahire'de, Nil'in batı yakasında birbirine sırt vermiş 3 piramet bulunmaktadır. Bunların Keops, Kefren ve Mikerinos tarafından yapıldığı iddia edilir. Bunların içerisinde Keops'un hikayesi oldukça ilginçtir.
Keopsun piramidi inşa ettirdiği iddiası iki kaynağa dayanmaktadır.
Birincisi tarihçi Herodot'tur. Herodot, piramit yapımcısının ismini Keops
olarak vermiştir. Keops, Mısırca Khufu kelimesinin yunancasıdır. Sicilyalı
Diodoros'un yazılarında ise bu firavunun adı Kemnis'dir. İkinci iddia ise,
piramidin yük azaltma odalarından birinde yer alan bir kelimelik yazıttır.
Piramitin diğer taraflarında bununla ilgili tek yazı olmamasına rağmen
gözlerden ırak bu odada duvara yazılmış "Khufu" ismi, piramidin
yapımcısı olarak kabul görmüştür. Arkeolojide bilim adamları bir şey
keşfettiklerinde teşhis koymak için acele etmezler zira bulunan en ufak bir
bulgu bile daha önce yazılan dünya tarihlerini ve kronolojileri allak bullak
edebilir. Bu nedenle buldukları veriyi kuvvetlendirici başka veriler ararlar.
Oysa burada durum tam tersine olmuş ve bütün dünyaya piramidin yapımcısı olarak
Khufu/Keops'un ismi verilmişti. İşte, dananın kuyruğunu kopartan nokta da
burası olmuştu. Kuyruğu koparan da, Antik Doğu Dilleri uzmanlarından Mısır
asıllı Amerikalı oryantalist Zekeriya Sitchin'dir. "Evrene Çıkan
Basamaklar" isimli kitabının XIII. bölümünde şu tespitlerde bulunur;
İngiliz Hassa subaylarından Howard Vyse, 29 Aralık 1835'te Mısır'a geldiğinde;
piramitlerin sakladığı sırlar kendisini büyüler. Fakat burada, meşhur olmak
için de eline tarihi bir fırsatın geçtiğini bilir. Buradaki arkeolojik
çalışmalara katılır. Vyse'nin başını çektiği bir arkeolojik çalışmada,
piramidin içerisindeki sözkonusu "K-hu-f-u" yazısı görülür. Böylece
bütün dünya bunu öğrenir. Howard da amacına kavuşarak meşhur olur.
Mısır'ın başşehri Kahire yakınlarındaki Giza'da bulunan piramitler
hala bilinmezliklerini koruyorlar.
Fakat başka gerçekler de vardır. Bir kere, piramitte kullanılan yaklaşık
2 milyon taş bloğun hiç bir yerinde her hangi bir isme rastlanmaz. Bu olay
arkeologların garibine gider. İtiraz edecek olsalar da o günkü zafer naraları
arasında duyulmaz. İtiraz edenlerden birisi de Hiyeroglif uzmanı Samuel
Brek'tir. K-hu-f-u yazısı bu bilim adamını kuşkulandırır. Yazı, Keops'un
zamanında kullanılmayan ancak yüzyıllar sonra ortaya çıkan harflerle
yazılmıştır. Ancak bu yazıyı yazan şahıs bu odaya nasıl girmiştir. Zira
piramidin yapıldığı günden o güne kadar hiç bir insanın buraya girmesi mümkün
değildir. Hatta Vyes ve ekibi, girişi bulamadıkları için dinamit patlatarak
içeri girebilmişlerdi. Yazıya biraz daha bakılınca mesele anlaşıldı. Şöyle ki;
Bilim adamı değil sıradan bir asker olan Howard Vyse, hiyeroglifle ilgili
dönemin tek standart kitabı sayılan "Materia Hieroglyphica" isimli
kitabını kullanmıştı. Üstelik, 1828'de John Gardner Wilkinson tarafından
yazılmış klavuzda "K-hu-f-u" kelimesi yanlış olarak verilmişti.
"K" sessiz harfi, güneşin simgesi olan "Re" ile temsil
edilmişti. Sahtekar ingiliz, Keops'tan yüzyıllar sonra kullanılan bir yazı
türünü kullanmakla kalmamış, kitaptaki imla hatasını da aynen geçirmişti. Yazı
da kullanılan kırmızı aşıboyası da, Kahire sokaklarında bulunan bir aktardan
kolayca satın alınabilecek bir maddeydi. Vyse bu arada amacına kavuşmuş ve
dünya çapında meşhur olmuştu. Ya tarih bilimine attığı kazık ne olacaktı?..
Piramid Keops'a ait değilse kimindi? Pramitini taş duvarları arasında
görünürde ne bir heykel, ne bir büst ve ne bir yazı vardı. Eski Mısır'ın Keops'tan
sonraki kronolojisi kesintisiz olarak biliniyor. Piramidin yapımcısı Keops
değilse Keops'tan çok önceleri yaşamış olmalı. Bu; "neden bu piramitin
aynısının veya benzerinin bir daha yapılamadığını" cevaplamaktadır. Keops,
piramit inşa bilgisinin unutulduğu bir dönemde yaşamıştı.
Mısır halk efsanelerinde ilginç bir detay bize belki bir ipucu
verebilir, şöyle ki; Mısır'ın tufan öncesi hükümdarlarından birisi de
Saurid'dir. Başşehri ise Amsus'tu. Kahiredeki iki büyük piramidi yaptıran da
oydu. Yaptırma nedeni Saurid'in tufandan 300 sene önce gördüğü rüya idi.
Bu efsanede gerçeklik payı var ise, piramitlerin tufandan eski olması
gerekir. Bu da piramitlerden başka neden piramit yapılamadığının cevabını
vermektedir. Tufan, o zamana kadar gelen bütün medeniyetleri silip süpürmüştü.
Efsaneye göre Saurid, inşaatlar bitince piramitin en tepesine bir yazıt dikti.
Üzerine ismini ve piramitleri 6 senede inşa ettirdiğini yazdırdı. Bu yazının,
Abbasiler döneminde deşifre edildiğini kaynaklardan öğreniyoruz. İki piramitin;
"düşen akbaba yengeç burcundayken yapıldığı" yazılıydı. Bu tarihten
Efendimizin hicretine kadar 36 bin güneş yılının geçtiği hesaplanmış. Yani; MÖ.
35.000 civarı...
Bunlar elbette doğruluğu henüz kanıtlanamamış kayıtlardır. Ama bilinen
bir gerçek vardır o da, piramitlerin inşasıyla ilgili hiçbir verinin
olmayışıdır. Öyle ki, Eski Mısır tarihi kadar didik didik edilen ikinci bir
medeniyet yoktur. Buna rağmen piramitlerle ilgili hiçbir ipucu bulunamamıştır.
Bu da, piramitlerin Tufandan önce yapılmış olduğunu ortaya koyabilir. İbn-i
Batuta (14. yy), İdris aleyhisselam tarafından, içlerinde bilimsel kitapları ve
başka değerli eşyaları kurtarmak için "tufandan önce" piramitleri
yaptırdığını nakletmektedir.
Gelelim piramitlerin inşa şekline. Bu da bir başka bilinmeyendir. Başta
Herodot olmak üzere pekçok tarihçi ve bilim adamı hipotezler ileri
sürülmüşlerse de hiçbirinin mantıklı tarafı bulunamamıştır. Çölün orta yerine
her biri ortalama 2 ton ağırlığında 2 milyon adet bloğun nasıl yükseldiği
hususunda neler söylenmedi ki, sonunda işin kolayına kaçarak piramitlerin
uzaylılarca yapıldığını dahi ileri sürüldü. Oysa bunları yapan insanoğluydu.
1979 yılında Fransa'nın Grenoble şehrinde toplanan II. Uluslararası Eski Mısır Tarihi Kongresinde üyeler, uzman kimyacı Dr. Davidovits Klemm'in açıklamalarıyla oldukça şaşkın anlar yaşadılar. Dr. Klemm, piramitleri oluşturan blokların granit değil, mahiyeti henüz bilinemeyen bir beton türü olduğunu ortaya attı. Doğal bir granit taşı genelde homojendir. Fakat piramitteki bloklar hava kabarcıkları ihtiva ediyorlardı. Dr. Klemm, Kahire'deki Ayn Şems Üniversitesi uzmanlarıyla işbirliği yaparak 1974 senesinde büyük piramitlerde elektro manyetik ölçümlere girişir. Blokların içine salınan yüksek frekanslı dalgaların, kuru blok tarafından tamamıyla yansıtılmaması gerekiyordu. Bu tür ölçümlerle gizli geçitler ve odalar keşfedilmesi umuluyordu. Zira piramitlerin, bütün Giza çölleri gibi kuru olacağı düşünülüyordu. Fakat ölçüm sonuçları tam bir şaşkınlık uyandırdı. Kuru sanılan bloklar yüksek düzeyde nem içeriyordu. Prof. Davidovits Klemm'in vardığı sonuç; taş blokların yapay olduğuydu. Bu taşlardan örnek alan Profesör, inceleme esnasında 20 cm. uzunluğunda bir saç kılı bulunca hiç şaşırmadı. Bu beton karıştırıcısı bir Mısırlıya ait olmalıydı.
1979 yılında Fransa'nın Grenoble şehrinde toplanan II. Uluslararası Eski Mısır Tarihi Kongresinde üyeler, uzman kimyacı Dr. Davidovits Klemm'in açıklamalarıyla oldukça şaşkın anlar yaşadılar. Dr. Klemm, piramitleri oluşturan blokların granit değil, mahiyeti henüz bilinemeyen bir beton türü olduğunu ortaya attı. Doğal bir granit taşı genelde homojendir. Fakat piramitteki bloklar hava kabarcıkları ihtiva ediyorlardı. Dr. Klemm, Kahire'deki Ayn Şems Üniversitesi uzmanlarıyla işbirliği yaparak 1974 senesinde büyük piramitlerde elektro manyetik ölçümlere girişir. Blokların içine salınan yüksek frekanslı dalgaların, kuru blok tarafından tamamıyla yansıtılmaması gerekiyordu. Bu tür ölçümlerle gizli geçitler ve odalar keşfedilmesi umuluyordu. Zira piramitlerin, bütün Giza çölleri gibi kuru olacağı düşünülüyordu. Fakat ölçüm sonuçları tam bir şaşkınlık uyandırdı. Kuru sanılan bloklar yüksek düzeyde nem içeriyordu. Prof. Davidovits Klemm'in vardığı sonuç; taş blokların yapay olduğuydu. Bu taşlardan örnek alan Profesör, inceleme esnasında 20 cm. uzunluğunda bir saç kılı bulunca hiç şaşırmadı. Bu beton karıştırıcısı bir Mısırlıya ait olmalıydı.
Doğrusu da bu olmalı zira çölün orta yerine bu kadar granit blokların
getirilmesi mümkün olsa bile böyle bir piramidin inşa edilmesi için insan ömrü
kafi gelmeyecekti. Ama çölde en bol bulunan kum, blokların hammaddesi olunca
bütün sorunlar çözümleniveriyor.
İdris aleyhisselamdan bahseden
kaynaklar onun bina ve şehir kurmakta da öncü olduğunu vurgulamaktadır. Bunun
ilkel bir bina ve şehir olmaması gerekir. O zamana kadar benzeri görülmemiş bir
teknik kullanmış olmalıdır. Zira İdris aleyhisselam, insan medeniyetinin hemen
başlarında yeryüzünde yaşamıştı.
No comments:
Post a Comment